İLHAMİ ALGÖR KİTABIN ADINI "FAKAT MÜZEYYEN BU DERİN BİR TUTKU" KOYMASAYDI BEN BU HİKAYEYE KOYACAKTIM
Mağdur bir tebessümün hissiyatından şekillenmiş ikindi vakti, tüm yaşanmışlıkları dışardan izlerken her renk yeşil fonda oynatılıyordu sanki. 72 yazından bu yana ilk defa damarlarında kanın pıhtılaştığını hissediyordu Salim. Tüm kalıplaşmış yaşantılara inat orta oyunundan hallice geçiriyordu ömrü. Rus aksanıyla yaşlanıyordu. Fakat memleket perişan; vodka, profesyonel orospular kadar pahalı geliyor o zamanlar bizlere -ece ayhan ne güzel insandır-. Bu yüzden yaşamak güç. Bu yüzden başka kahırlardan korkuyoruz.
İkindi vaktine saat çattı. Müzeyyen'le buluşulacak. Nefesine karadağ tabancaları oturacak. Toparlandı Salim. 8 gün öncesinde, Zahide'nin getirdiği haberle, kısa-öz mektuplaşmaların verdiği yetkiyle, Salim'in zevaline sebebiyet için bugün seçildi. Ayın son çarşambası. 87'nin son haftası.
Müzeyyen, Salim'in nişanlısıydı evvelinde. Salim önce pavyona, sonra dile düşmeden önce. Her şeyden önce, Salim'in Laleli'deki antikacısının karşısındaki dükkana kitapçı açıldıktan sonra. Sahaf Sadri. Her sabah dükkanını açar, incelikle işini halleder ve sonra o da her şeyi öncesinde bırakıp pavyonlara, kerhanelere dadanır, sabaha karşı tekrar aynı incelikle işinin adamı olurdu. Sahaf Sadri, Salim'in karşısına taşındıktan bir zaman sonra komşuluk adetleriyle aynı muhabbetlerde bulundular, aynı sofrada oturdular derken; bir akşam, dükkanları kapattıktan sonra iki cadde aşağıdaki meyhaneye oturup bir küçük rakı, birkaç meze söyleyip hafiften sefa sürdürler.
Velhasıl kelam Salim'in ipleri orada koptu. Sadri'nin bahsettiği kadınlar, yaşantılar, sefalar karşısında Salim'in dili tutuldukça hırsı tetiklendi. Akşamın sonunda yollar ayrıldı. Salim o akşam, o masada nedensizce ezildiğini hissetti, Sadri'nin karşısına çıkıp kadınlar anlatmak, çapkın tanınmak istedi. Erkek adamdır yahu! O günden sonra pavyonlara düştü işte. İsmi Karı Salim'e çıktı, inmedi. Fiyakasını çizdiler. Nişanı attılar. Üstünden birkaç yıl geçti, Müzeyyen'in evlilik haberi duyuldu. Babası, eli yüzü düzgün, iş-güç sahibi, delikanlı, yakışıklı birini bulmuş, sözlemiş denildi. Mevzu o ki; Müzeyyen'in aklı, gönlü her şeye rağmen Salim'de, gözü onun yolunda. Ama kadınlık gururudur yahu! Sonraları çocuğu bıçakladılar denildi. Tefeciye borcu varmış denildi. Esnafın işine engel oluyormuş denildi. Kaçak mal getiriyormuş denildi. Milletin ağzı torba oldu, büzemediler. Müzeyyenin sözlüsü büzüldü neticesinde, kayboldu gitti vesselam. Müzeyyen de Salim'in çatpat gelirine tabi, sevdasına daim kaldı.
8 gün önce, Müzeyyen'in teyzekızı Zahide, Salimin antikacıya uğradı, haber bıraktı, mektuplar taş aralarına saklandı, gün belirlendi. Galata Köprüsü'nün altında, her zamanki balıkçıda buluşulacaktı.
Salim ikindi vakti toparlandı. Berber İlhami'de sinekkaydı geçti suratına. Döndü, idarelik kazağını giydi, paltosunu omuzladı, çıktı yola.
Balıkçıya vardığında henüz on beş dakika vardı sözleştikleri saate. Stresten çıtlatacak parmak kalmadı, boğuldu. Sigarayı bırakmasaydı bunlar olmayacaktı. On beş dakika beklemek zulmü yetmiyormuş gibi, sözlenilen saatten sonra bir otuz dakika daha bekledi. Gelen giden yoktu. Salim'in önce omuzları çöktü. İkinci yarım saatte Müzeyyen'i genzine düğümleyip kalktı. Haliç İskelesinde, ruhunu asan göçmen çocuklarına uzaktan baktı. Sepet içlerinde, birlikten boyun bükmek doğuran çiçeklerle sabaha vardı. Dükkanı açmadı. Sigaraya tekrar başladı. Sahaf Sadri'yle aynı meyhaneye tekrar girdi, bu sefer bir büyük söyledi, hayatına gire her kadından zevkle bahsetti.
Fakat mevzu, öyle her zaman dışardan, insanların kendi kapasitesinde gözlediği kadar basit çözülmez. Çözülmedi. Salim, her akşam aynı balıkçıda, aynı vakitlerde, birbuçuk saat bekledi. Hayat fena halde futbola benzedi.
Ve ben bu hikayeyi böyle anlattım, çünkü; gerçekleri duymaktan korkarken, gerçeğin ne olduğunu unuttum. Müzeyyen o akşam sözlendi mi, Sahaf Sadri Salim'e oyun mu oynadı hiç hatırlamadım.
Tek bildiğim şudur ki; derin anlamları, basit cümlelerle anlatmaya çalıştıkça beni yanlış anladılar; hayatlarından silmeye kalkıştılar. Daha sonra her eylemin ardından açıklama yapmaya kalktım; onları salak yerine koyduğumu sandılar. Beni hayatlarından silmeye kalkıştılar. En sonundaysa ben kendimi sildim. Salimle tek ortak noktamız da bu olmuştur veselam.