Farz et ki seni seveceğim. Bu imkansızlıklar içinde, sana bir iki kelime bir şeyler fısıldayacağım. Her sabah kahvaltı yapmaya özen göstereceğim. Kaç dilim ekmek ve kaç gram peynir yediğime dikkat kesileceğim. Düzenli şekilde uyuyacağım. Saçlarımı tarayacağım, sakal tıraşımı geciktirmeyeceğim. Dudağımın iki yanını da havaya kaldırmak için neşeli mandallar bulacağım her gün kendime. Her an seni düşüneceğim. Nerede ve ne halde olduğun aklımı yiyip bitirecek. Soru işaretlerine dönüşeceğim. Sigarayı azaltacağım. Zararlı içeceklerden uzak duracağım. Her an bana ulaşabilmen için ayarlayacağım kendimi. Geceleri sokak sokak dolaşmaya son vereceğim. Vizyondaki filmleri, sahnedeki oyunları takip edeceğim. Evimde her zaman için izlenmemiş birkaç film bulunduracağım. Her ihtimali didik didik incelenmiş planlar yapacağım. Yaz tatilleri için her zaman gözüm açık bekleyeceğim. Ütüsüz kıyafetler giymeyi bırakacağım. Okuman için kitaplar inceleyeceğim. Tanrım! Bu nasıl bir dikta rejimi? Aşkımız ne kadar politik ve baskın! Ne romantizm ama! Masamızın ortasına diktiğimiz mumun gölgesinde birbirimize dokunurken ne de demokratiğiz. Ve karanlıktayız ki karanlık da bu değil mi? Karanlıkta her şey, her şeyle eşit. Her şey kandırmaca. Ve her şey demokratik! Bebeğim, bu özgürlükler ülkesinin damarlarında aynı kanın içinde akarken üstümüze doğan güneş, dudaklarına laik bir öpücük kondurmam için bana yalvarıyor sanki!